İman Nedir ? Hakiki ve Muteber İman Nasıl Olur ?

Yorum bırakın

Bu yazı islamikoru.com tarafından Yahudiler ve Hristiyanlar Allah’a ve ahiret gününe inansa ve Hz.Muhammed’in ‘varlığını kabul etse ve ona yalancı demese,getirdiklerine uydurma demese’ cennete girerler’ diyen İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman’a ve bu görüşü savunanlara karşı hazırlanmıştır.

İman Nedir ?

İman ; lügatta ‘inanmak’ demektir.
Dini terim olarak ise ; inanılması gereken esasları kalp ile tasdik edip,dil ile tasdik ettiğini söylemektir.

İnanılması gereken esaslar nelerdir ? 

İnanılması gereken esaslar,temelde 6 tanedir.

  1. Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak
  2. Meleklere inanmak
  3. Kitaplara inanmak
  4. Peygamberlere inanmak
  5. Ahiret gününe inanmak
  6. Kader ile kazaya ve hayır ile şerrin Allah’tan olduğuna inanmak

‘İman Etmek’ ve ‘Tasdik Etmek’ Tabirlerini Nasıl Anlamalıyız ?

İman etmek ; bir şeye ; varlığı,yokluğu,iyiliği,kötülüğü,doğruluğu,yanlışlığı vb. vasıflardan herhangi biriyle yada birkaçıyla beraber inanmaktır.
Mesela ; İmanın altı şartından birincisi olan ‘Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak’ şartında inanılan vasıflar iki tanedir.Bunlar ; Allah’ın ‘varlığı’ ve ‘birliği’dir. 

Tasdik etmek ise ; kişinin iman ettiği şeyi,kalp ile doğrulaması ve bunu dili ile söylemesidir.Tasdik etmenin karşı konulamaz,doğal sonucu şudur ki ; tasdik eden,tasdik ettiğine tabi olup,onu savunmayı ve ona uymayı kabul etmiş olur.Çünkü insan fıtratı ; kalbinin ve aklının doğru bildiğini uygulamaya ve doğru bildiğine uymaya meyillidir.

Doğru tektir.Gerçekten doğruyu tasdik edenler,tasdik ettikleri şeyi fıtrat gereği savunduğu gibi,yanlış olan bir şeyin doğru olduğunu düşünenlerde,o kabul ettikleri doğru uğrunda savaşır ve inandıkları durumu savunur. Daha fazla

Kurban Bayramınız Mübarek Olsun

Yorum bırakın

Mübarek Kurban Bayramı’nızı tebrik eder tüm İslâm alemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ederiz…

http://www.islamikoru.com

'Kurban Şaman Kültürüdür' Diyen İhsan ELİAÇIK'a REDDİYE

Yorum bırakın

Din hakkında ileri-geri,olur-olmaz ve Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den bu yana 1430 küsür yıldır hiç söylenmemiş,alışagelmemiş ve aslı astarı ne ayette,ne hadiste ne de yaşayan dört hak mezhepte (hanefi,şafi,maliki,hanbeli) olmayan  sözler sarf ederek,ani ve enteresan çıkışlar yaparak GÜNDEME gelmeye çalışanlar,gün geçtikçe artmakta.Daha önce ‘Miraç yok,kadere iman yok’ gibi sözleri ile medyaya çıkan ilahiyatçı İhsan ELİAÇIk şimdi de ‘Kurban şaman kültürüdür’ diyerek yeni bir çıkış yaptı.

Bu ve bu gibi şahısların ismini vermek onların işine geliyor ve meşhur oluyorlar gibi gözükse de,bunu yapmakta ki gayemiz,o kişileri izleyen ve  dinden pek bilgisi olmayan kardeşlerimizin hatalara düşmemesidir. Daha fazla

Mustafa ÖZŞİMŞEK'ler Hoca – Teşrik Tekbirleri

Yorum bırakın

Mustafa ÖZŞİMŞEK’ler Hoca – Teşrik Tekbirleri

Talha Hakan ALP'den Mustafa İSLAMOĞLU'na Reddiye

Yorum bırakın

Talha Hakan ALP,Facebook sayfasında yayınladığı yazıda,Mustafa İslamoğlu’nun Kur’an Meali’nde ki hataları ele alıyor.

Meal mi Melal mi?

Bir kardeşimizin sorusu üzerine Mustafa İslamoğlu’nun Âdiyât suresinin ilk ayetlerine verdiği meale baktım, “Allah şahittir; (vahye) dinmez bir hınçla saldıranlara,” diye başlıyor ve ilgili ayetlerin vahye düşmanlıktan geri kalmayan müşrikleri tasvir ettiğini ifade ediyor.
Sözü dolandırmaya hiç gerek yok, bu meali ayetin lügavi çerçevesiyle bağdaştırmak mümkün değil. Birçok yönden temelsiz bir yorum ve trajik olan böyle mesnetsiz yorumların okuyucunun karşısına meal olarak çıkması.
Mesnetsiz; çünkü dipnotta kendisinin de söz ettiği “yemin vavı” mealde buharlaşmış, ilginç biçimde mealde yemin yok.
Zaten vav’a yemin manası verecek olsa âdiyât kelimesini “saldıranlar” şeklinde meallendiremez. Allah’ın saldırgan müşriklere yemin etmeyeceği çok açık. Üzerine yemin edilen şeyin bir kıymeti, bir önemi olması gerektiğini herkes bilir. Daha fazla

Abdestin Farzları

Yorum bırakın

Abdestin Farzları

<< Ey İman edenler ! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi,dirseklerinize kadar ellerinizi ve başlarınızı mesh edip,topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.>>[1]
Abdestin farzı,üç azayı yıkamak,başı mesh etmektir.

1-Yüz (uzunluk olarak,normal başın) saç bitiminden çene altına kadar olan yeridir.(Genişlik olarak) iki kulak yumuşaklarının arasıdır.
Kulak ve sakal başı (yeni favori,faul) arasındaki kılsız yeri yıkamak da farz olur. — İmam Ebu Yusuf (Rahimahullah) buna muhalefet etmiştir.Ona göre sakal başı ile favori arasındaki kılsız yeri yıkamak farz değildir.

2- Dirseklere de dahil elleri (kolları) yıkamak farzdır.
3- Topuklar da dahil olmak üzere ayakları yıkamak farzdır.
4-Başın mesh [2] edilmesinde farz kılınan miktar,başın dörtte biridir.

[1] - Maide Suresi , 6.ayet
[2] - Mesh ; ıslak elin uzva sürülmesi demektir.Bu konuda geçen uzuv baştır.
Mülteka Tercümesi - Hüsameddin Vanlıoğlu

http://www.islamikoru.com

Hadis ve Sünnet'in Tarifi

Yorum bırakın

Hadis ve Sünnet’in Tarifi

HADİS :  Lügatta hadis ; yeni çıkan şey,haber ve söz anlamına gelir.
Istılahta ise ; Peygamberimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sözleri,fiilleri ve takrirleri demektir.Peygamberimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cismani ve ahlaki vasıflarını anlatan sözler de bu tarife dahildir.

SÜNNET : Lügatta sünnet ; iyi ya da kötü  yol ve adet anlamına gelir.
Istılahta ise,genelde hadisle müteradif (eş anlamlı) olarak kullanılır.Bazen de hakkında şer’i delil bulunan şey anlamına gelir ki mukabili bid’at’tir.

Hadis ilimlerinde,sünnet ile hadis aynı manada kullanılırlar.
Her ikisi de ;
– Kavli (Peygamberimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sözü)
-Fiili (Peygamberimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yaptığı iş)
– Takriri (Peygamberimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gördüğü bir işe karşı,susup ikrarda bulunarak o işe engel olmaması) olmak üzere üç kısma ayrılır.

Kaynak : İmam Birgivi – Usul-ü Hadis,Mütercim,Talha Alp/ Yasin Yayınevi



			

Fıkhın Tarifi,Faidesi ve Hükümleri

Yorum bırakın

بسم الله الرحمن الرحيم

FIKHIN TARİFİ : Lügat manada fıkıh,birşeyi anlayıp bilmektir.Fıkıh alimlerinin kullanımında ise fıkıh,tafsilatlı delillerden elde edilen amelle ilgili alakalı dini hükümleri bilmektir.

FIKHIN FAİDESİ : Dünya ahiret saadetine ermektir.Dünyada saadete nail olma,cehalet uçurumundan ilmin doruğuna ulaşmakla ve Allah’ın rızasına uygun şekilde amel yapmaya ve insanların lehine,aleyhine olan şeyleri (o insanlara) beyan etmeye güç getirmek ile gerçekleşir.Ahiret saadetine nail olmak ise,ebedi nimetlere mazhar olmakla gerçekleşir.

Herhangi bir ilme başlamadan önce o ilim hakkında tabilin (ilmi talep edenin) basiretli ve çalışmasında ciddiyet üzere olabilmesi için üç şeyi bilmesi gerekir.

  • Tarif (Tanım)
  • Mevzu (Konu)
  • Gâye (Amaç)

Yukarıda fıkıh ilminin faidesi ve tarifi yapıldı.Fıkıh ilminin konusu ise ; “Ya namaz gibi yapılması veya mal gasbetme gibi terkedilmesi istenen yada yemek yemek gibi serbest bırakılan mükelleflerin fiilidir.” Daha fazla

Tasavvuf Düşmanı Vehhabiler

Yorum bırakın

“İSLAM’da tasavvuf yoktur, tasavvuf şirk, küfür ve dalâlettir” gibi sözler Ehl-i Sünnet ve Cemaat ulemasına ait değil; Vehhabîlere aittir. Binaenaleyh bu gibi aşırı görüşler biz Sünnî Müslümanları bağlamaz ve bunlara asla itibar etmeyiz.

Gerçek İslâm tasavvufunun Hind’ten, Kadim Yunan’dan, şuradan buradan geldiğini iddia edenler de yalan söylüyor.

Tasavvuf İslâm’ın ahlâk, zühd, bâtın boyutudur. Gerçek tasavvuf yüzde yüz Kitab’a, Sünnete, Şeriata uygundur.

İmamı Gazalî hazretlerinin, el-Munkizu min ed-dalâl kitabında buyurduğu gibi İslâm’ı en iyi anlayanlar, en iyi yaşayanlar, en takvalı ve kâmil Müslümanlar sûfîlerdir. Daha fazla

Bilge Kral Aliya İzzetBegoviç'in Vefatının 9.Yılı

Yorum bırakın

SARAYBOSNA – Bosna-Hersek’i bütün zorluklara rağmen bağımsız bir devlet yapmayı başaran, en zor anında halkının, bir ”baba” gibi etrafında kenetlendiği, derin bilgi birikimi nedeniyle “Bilge Kral” olarak adlandırılan merhum Aliya İzzetbegoviç, ebediyete intikalinin 9. yıl dönümünde ülkesinde özlemle anılıyor.

Osmanlı’nın 1877-78 Berlin Antlaşması’yla çekildiği Bosna-Hersek ve bu toprakların asıl sahibi olan Boşnaklar, son 100 yılda ayakta kalabilme, topraklarına sahip çıkabilme uğruna büyük zorluklar, soykırımlar ve sürgünler yaşadı. Osmanlı’nın ardından bu topraklarda kalan Boşnaklara, ya “ölüm” ya “sürgün” şeklinde hep iki seçenek sunuldu. Ancak Boşnaklar hiçbir zaman iki seçenekli duruma razı gelmedi ve hep bir “üçüncü yol” buldu. Bu üçüncü yol ise onların ayakta kalabilmesi, tarih sahnesinden silinmemesi için karşılarındaki “orantısız güce” aldırış etmeden mücadele etmek oldu. Daha fazla

Older Entries